3 Ağustos 2010 Salı

Telafi Et

özür dilerdim
eğer kendimleysem ve elimde
bir lades kemiği varsa..
çatlayan aynada görülen kırık bölük görüntüm
bana çok manalı bir oyun oynuyorsa

karanfile benzeyen bir bakışla terk ettiysem mekanın buğusunu
duvarda duran durmuş saate bakarken, özür dilerdim beyaz kağıdın aklığında
bekaretini koruyan sancılı mevsimin doruğunda
seni öldürmek olsa olsa şiirdir
asla korkutamam bununla içimdeki çocuğu, iksir bozulmuştur, bıçağın temasıdır yağan kar
mükemmele yakın kıvrımlarıyla dudaklar
yarasa burcunun günlük yorumlarıyla öpülür
özür dilerdim
eğer kırılmışsam nehrin kıyısında
oturmuş ve ayaklarım gitmiyorsa sessizlik hala bozulmamışsa ellerim titrerken kelimeler çok yüksek bir ağaçla aynı manzaraya düşerken… denize ulaşmayan boşluktan, kemirgen bir maviden uzun, fena halde zeytine benzeyen yüzün…
zahmetsizce kuyuları dinler ve elektriği iletiriz, zahmetsizce büyülenir ve duvarlarda konuşuruz
lüzumsuzdur sakin kalmak telafi etmeye çalışmak manevra aşklarla üstümüzü örtmek üstümüzü örterek uykuya dalmak, aniden, kitabi kabuslarla ıslanmak lüzumsuzdur, arabalara atlayıp keskin virajlarla birleşmek, kan bağı ile tuş etmek aramızdaki yabancıları
devir bu devir deyip tanrının ağzıyla konuşmak, omuzlarda dolaşmak sırtlarda katil olmak etleriyle anlamlı kadınlarla kana kana dalaşmak kana kana sinsi sinsi terli terli onlara sokulmak olsa olsa bilim-kurgudur
sessizlik hala bozulmamışsa ellerim titrerken
kelimeler jilet gibi uçurumla aynı manzaraya düşerken zahmetsizce kuyuları dinler ve elektriği iletiriz
böyleyken cennet lüzumsuzdur
orta çağdan bahsetmek ayrılığın derin edebi konumlarında iç burkmak maskeleri hazırlamak masaları hazırlamak masalarda coğrafyanın tesellisini yapmak coğrafyanın kararını almak lüzumsuzdur



endişeleriyle sarhoş şairler gibi acısına tanrısındır onların kendilerine linç diyenlerin
sorarsın menzille ve emsalle
neredeler, bir cin saatinde
o lambanın içinde değillerse eğer
hayat veren derin kesiklerle adamlar tanrılarından
minvallerini örtmek için yapraklarını istiyorlar
geçmiş bir pastane camekanında geçerken
bir peruk beyazında keşfe çıkmışken ellerin yordamı büyük cenin camiasında
orospular orospudur şairler şair pazarcılar pazarcı ağrılar ağrıdır
taklaya gelmiş bir şefkatle odalardan birinde saklanırsın, arkadaşlıklar arasında kalan muntazam gizli tarihle, birileri sevmez çünkü içindeki devrimi








özür dilerdim, eğer kendimleysem
elimde bir silah varsa
ve karşımdaki ayna kadar düşmansa
bana kendim kadar manalı bir oyundaysa

şiddetiyle meşgul melekler gibi konumundan memnun
ağaç bakışıyla feza duruşuyla ilkel
ve bi miktar yanlışsındır

şöhretin vukuatlıyla yuvarlanmış
camekanlarıyla donuk lanetin zehir uçlarında geriye doğru saymanın anlaşmalı patlamasında
aşkın dişlileri var mükafatlı kan var işaret diliyle anlaşan tanrılar var
sanayi ortasında yaz mevsimi deniz içinde deniz atları
su verdiğim çiçeklerin sabah uyanışları gibi
et’in ince kederi gibi
kapalı kutularla meşguller

biz de geçiyoruz işte
kemikleriyle anlamlı adamların
ayrı ayrı çözülen kimliklerinden
lüzumsuz dirençlerini sorgulamak doğrularını çarpıtmak
işte bu suya dalma! onlara ıssız adalar iki kelimelik emirler verme
varsa biraz şarap iç
yoksa denize gir
isyan inceliktir zamanın varsa
yoksa hiç boşuna yeltenme adil olmaya

şöhretin ve tesadüfün beş kuruş canlarıyla
döndüğün şehirlerden asla utanma!

soruyordun menzille ve hüzünle
neredeler, bir cin saatinde
o lambanın içinde değillerse eğer
ve aşık olmamışlarsa nasıl ölmüşler

0 söyleyeceklerim var:

Yorum Gönder

| Top ↑ |