13 Kasım 2009 Cuma

soyunma evi

gittik. çağrılınca giderdik. çağrılmayan yakup vardı, raftan inmezdi, gidemezdi. tepeden inmeci güneş, cuntacı gecelerin sonatları gelirlerdi. -hepimiz yılmaz odabaşı'nı attila ilhan kulağı sanardık- tonik ve toksik homurtular köşeleri sarar, fuzuli bir köşede kıvrılır uyurdu. bazen ilham gelirdi, bazen biz ona giderdik. gidilirdi, iade-i ziyaretlere küp şekerler, pötibörler götürülürdü. siz de giderdiniz ya, gelmiş gibi sevindirirdiniz adamı. bakakalırdı arkanızdan, makas alırdınız yanağından, saçlarına çok tırnaklı elleriniz gömülürdü. kulak arkası ettiğiniz yalandan çocuk sevme seanslarınızda, babalar erkenden uyumaya giderdi. vardı bir şeyler, gitmenize sebepler her daim vardı. adam duruyordu öyle. biliyorsunuz.

adam size çok şey içirdi, biliyorsunuz, sizi kirletmiş olmakla övündü. ayağınızın altından yolları çekmiş olmakla övündü, bağrışmalarınız kaldı kapı çarpılmadan biraz önce apartman boşluklarında. yüzünüz gözünüz trabzanlardan inemedi, omurganız kapı eşiğinde kaldı, apartmandan bir et parçası olarak çıktığınız günleri bilir bu adam. tüm aşklardan kovuldunuz siz. sanıyor musunuz ki çok şeyi göze aldınız, bir anda yaşlandınız, tüm yapabildikleriniz yüzüne bir kapı olarak çarpıldı. öylece sırnaş dolaş ayrıldınız destansı bağımlılıklarınızdan: bakınız halen adam duruyor, ağzı yüzü eksilmedi.

adam size yalan söylemedi. adama inanmamış olmayı sigorta olarak kullandınız. eğer adama inansaydınız, söylediği her şeyin gerçekleşme ihtimali vardı, ve siz kolunuza takıp gezindiğiniz bu adamın bir adım daha yaklaşmamış olmasına seviniyordunuz. kalp tutulmaları yaşadığınız bu adama saygılarınız, sevgileriniz, biriktirilmiş sarılmalarınız, uzatılmış saçlarınız vardı. biat etmeleriniz, el üstünde tutmalarınız, porselen dişleriniz, naylon özürleriniz, geçiştirilmiş sinirleriniz, dalında kurutulmuş hınçlarınız vardı: bakışlarınız donakaldığında bu adam, hiçbir şey yapmamış olmaktan kendine güveni tamdı.

ve siz her günün ertesinde iyi geçirilmiş vakit hesabı yaparken, kendinizden uzaklaştırdığınız kendiliğiniz varken, aniden gözyaşı yağmurlarınız, küresel ısınmalarınız varken, bu adamın kahvesi ve az biraz damıtılmış uydu alıcısı vardı. adam size hiçbir şey yapmadı, çok şey alındınız üzerinize, çok aşkı kör ettiniz, obsesif yanılgılarınızı güzel günlerin acısını çıkarmak üzere bu adamdan öç almak için beylik laflar olarak sıraladınız.

adam temizdi.

uzun uzadıya tartışılsaydı rutubetli hafıza kalıntılarınız, aritmetik ortalamadan çıkarırdınız kuruntularınızı, size bir gökyüzü verselerdi, kuşlar uçmak için kanat bulamazdı. adam diyordu ya "sizi gençlik hayallerinizin gerçekliğine inandıramadım". inanmadınız adama, ayaklarınız vardı sizin, tek duvarı ortak apartmanlar önünde, paspasa silinmiş ayaklarınız. yakup sizi hiçbir yere çağırmıyordu, siz de yakub'a vahiy olarak inmiyordunuz, saçmasapan insanlardınız. ses çıkarılmıyordu size, kimse sizi örselemiyordu, çat diye iki laf arasına sıkıştığınızda gözyaşlarınız hemencecik ortama dalıyordu. size kızamıyordu adamcağız, tartışmaları büyük kavgalar olarak görüyordunuz, siz hiç kavga nedir bilir misiniz? yakup her daim ketum, siz de her daim anlaşılamayan göğüslerdiniz.

bir sabah yakup'a verdiklerinizi, -haşa yakup almamıştır siz vermişsinizdir- yüzüne vurmaya çalışırken, adamcağız su sızdırmaz şişelerde bulmaya gitti kendini. sakın demeyin vazgeçmelerin ustasıdır diye, yakup'a inen ayetleri bilmezsiniz, tanrı yakup gibi insanlar üzerinden yürütür işlerini. ve yakup sizi sınamaz, ödev vermez, sorguya çekmez. ve bu adam size şişeler getirmişse, hediye olarak görmeliydiniz. para üstü olarak almalıydınız. depozito olarak görmeliydiniz, yakup'un içinde özgürce gezinebilmek için. yakup sizin ağzınızın içine çemkirmeler yerleştiren adamdır, yakup diye bağırmalarınız bundan.

zır zır gelmeyin artık "kim o?" değilsiniz siz. b blok 2.zil'i soyunma evi olarak görmeyin, yakup'a gelmeyi kaçamak olarak gördüğünüz sürece, esas olarak bilmediğiniz sürece, kaçtığınız gibi gösterdiğiniz şeyleri içinize sokmayacak bu adam. yakup'a gelirken neden hayat yorgunu olduğunuzu söylersiniz, neden yakup'a imajiner bahaneler getirirsiniz istediğinizi almak için?

biliyorsunuz yakup çağrılmayan'dır, yakup'a giderken bir paket küp şeker ve pötibör götürünüz.

0 söyleyeceklerim var:

Yorum Gönder

| Top ↑ |