10 Kasım 2009 Salı
Kapıda duruyorum. Elimde ki metal nesneye bakıyorum. Soğukluğu korku ve güven veriyor. İki karşıt duygu iç içe. Karşımdaki insanlara bakıyorum. Hayatı ne kadar boş yaşıyorlar. Anne baba parası yiyerek okul kantininde birbirlerine hava atıyorlar. Gelecek kaygıları olmadan.
Hepsinin kafaları teker teker gözümün önünde. Büyük birer hedef gibi. Ama beyinleri küçük. Elimdeki nesnenin güven duygusu artmış gibi. İçeri girerken ki korku azalmaya başladı. Hepsi potansiyel nişan tahtası. Masalarda kızlı erkekli oturuyorlar ve son aldıkları şeyleri birbirlerine göstererek hava atıyorlar. Üzerlerinde tek kuruş emekleri olmadığı halde onların olan şeyler.
İşte onu görüyorum. Oturmuş belki de karşısındakinin anlattığı bir fıkraya ya da espriye gülmekte. Onun güzel yüzüne gülmek yakışıyor. Sarı saçlar, mavi göz, ve açık buğday teni. Ya da biraz sonra kafasına yiyeceği olan kurşunun açacağı delik. Onun yanındaki ve de yanındakinin yanındakinin yanındaki. Kaç kişi gidecek bir kurşunla. Hayatlarını ne kadar pahalı yaşasalar da kafalarına girecek bir kurşunun değeri çok ucuz olacak.
En yakın arkadaşım şu anda neredeydi? O da benimle beraber bu kapının yanında durmalıydı. Aynı çıkarken olduğu gibi. Ama onun yeri artık sabitti. Bundan sonra da hiç değişmeyecekti. Elimde son sahibinin canını almış olan metale bakıyorum ve tahta kapının altında duruyorum. Yanımda oda olmalıydı.
Birisi geliyor kapıdan çekilmemi istiyor. Herhalde çok uzun süredir dikliyorum kapıda ve düşünüyorum. Yüzlerce kez girdiğim kapının içinden belki de son sefer geçeceğim canlı olarak.
Elimde ki nesnenin güveni beni iyice kavramış korkuyu azaltıyor. Kendisi de onu görmemiş olmalı ki beni ittirip bağırıyor. Metali görse korkudan altına sıçacak. Tam o anda yanındaki kız farkediyor ve onu çekiştirerek uzaklaşmak istiyor. Ve olaylar birden gelişiyor.
İki mermi bir çift elele yerde. Ölürken bile bırakmıyor elini. Acaba gerçek sevgi bu mu diye anlık bir düşünce belliğimi kaplıyor. Ama sadece anlık. Çünkü atılan çığlıklar beni kendime getiriyor. Ve o anda yapmam gereken içgüdüsel olarak harekete geçiyor. İçimdeki dişliler son hızla çalışıyor. Kapının altından çıkıyorum ve kendi şovum başlıyor.
Sadece 4 mermi sıkıyorum o masaya. En başta ona. Iskalamıyorum. Merminin biri onun o güzelim mavin gözünün içine giriyor. Yüzlerce defa bakıp hayallerin içinde gezdiğim gözlerden biri yok oluyor. Diğer mermilerin hedeflerini bulduğundan eminim çünkü iyi nişancıyımdır. Bu konuda bir hatam olmamalı. Artık mermiler belirli yerlere postalanıyor kendine göre ama doğru yerlere eminim ki hata olmayacak. Son bir mermi var cebimde. Oda bana bir hediye kendim için. Hayatın bana attığı en büyük kazık ben olsam da bir mermilik değerim olmalı değil mi?
Ve işte son merminin sırası geliyor. Kafama bana güven veren metalcik dayalı. Düşünüyorum da olaylar nasıl bu noktaya geldi? Elim tetikte o ufacık nasıl bu kadar büyük şeyler yapabiliyor? Yavaşca kavrayan parmağım kasılıyor ve tetik çerçevesine doğru yaklaşıyor. Metalciğin her şeyini hissediyorum iğne kovanın arkasına değiyor. Ve mermi harekete geçiyor kovanını yana atıyor. Kurşun yivlerden dönerek ucundan fırlıyor. Baaaaa... Dıııı dıııı dııııt! Dıııı dıııı dııııı! Dıııı dıııı dııııt!...
Yatağımda doğruluyorum saat 7.15. Otobüsü kaçırmamam lazım. Yandaki yatağa bakıyorum boş. Sahibinin yeri artık yatak değil. Hiç hareket edemeyeceği bir yerde şimdi. Üstümü değiştirmeden yattığım için kırışmış giysiler. Komidinin üstünden metalciği alıyorum. Elime alır almaz bir korku duygusu geliyor ama aynı zamanda güven. Belimdeki yerine koyuyorum. Uzun süredir ayrı kalmış iki dostun sıcaklık içinde birbirlerine sarılması. Ama bu seferki soğuk. Ve yanındaki mermiyi alıp cebime koyuyorum. Odamın kapsından çıkıyorum arkaya son bir kez bile bakmadan. Bir daha gelemeyeceğim buraya. Düşünüyorum da olaylar nasıl bu noktaya geldi?...

0 söyleyeceklerim var:

Yorum Gönder

| Top ↑ |